top of page

Aşkın 500 Günü: Psikanalitik Perspektiften Bir İnceleme

Güncelleme tarihi: 8 Mar

“Aşkın 500 Günü” (500 Days of Summer), aşk ve ayrılık döngüsünü alışılmışın dışında ele alan, romantik ilişkilerde öznel algılar ve bilinçdışı süreçler üzerine düşündüren bir film. Tom’un Summer’a olan aşkı, idealizasyon, arzunun nesnesi, kayıp ve yeniden anlamlandırma gibi psikanalitik temalar açısından oldukça zengin bir anlatı sunuyor. Film, sadece romantik bir ilişkiyi değil, aynı zamanda bireyin kendi arzu dinamikleriyle, bilinçdışı süreçleriyle ve bağlanma stilleriyle nasıl yüzleştiğini de gösteriyor.


Film, Tom’un perspektifinden anlatılır. Tom, Summer’a ilk görüşte âşık olur ve onun “mükemmel kadın” olduğunu düşünerek bir romantik ilişki yaşamak ister. Ancak Summer, romantik ilişkilere inanmayan, özgürlüğünü korumak isteyen biridir. İlişkileri boyunca Tom, Summer’ı idealize eder, ona hayalindeki anlamları yükler ve onun gerçek kişiliğini görmekte zorlanır. Ayrılık sonrası ise derin bir yas sürecine girer ve aşkın gerçek doğasını sorgulamaya başlar.


Peki, psikanalitik açıdan Tom’un aşkı nasıl açıklanabilir?


Sigmund Freud’a göre aşk, bireyin çocukluk dönemindeki nesne ilişkilerinin bir yansımasıdır. “Nesne Seçimi” kuramında bireyin çocuklukta ebeveyniyle kurduğu ilişki modelinin, yetişkinlikteki romantik ilişkilerine yansıdığını belirtir.


Tom, Summer’ı bir ideal nesne olarak konumlandırır. Freud’a göre, birey aşık olduğunda, nesneye (sevdiği kişiye) libidinal yatırım yapar ve onun eksikliklerini görmezden gelerek bir tür idealizasyon sürecine girer. Tom’un Summer’a yüklediği anlamlar, onun gerçekte kim olduğundan bağımsızdır.


Ancak aşkın bir nesne yatırımı olduğu kadar, kaybın da ruhsallıkta önemli bir yeri vardır. “Yas ve Melankoli” makalesinde Freud, kaybın ardından bireyin, kaybedilen nesneyi içselleştirerek bir yas süreci yaşadığını belirtir. Tom, Summer’ı kaybettikten sonra uzun bir melankolik süreçten geçer, çünkü Summer onun için sadece bir sevgili değil, aynı zamanda kimliğinin bir parçası haline gelmiştir.


Tom’un yaşadığı yas süreci Freud’un şu görüşüyle örtüşür: “Birey, kaybedilen nesneyi bilinçdışı düzeyde kendi ruhsallığında taşımaya devam eder ve bu, melankoliye dönüşebilir.”


Lacan’a göre aşk, bireyin bilinçdışı düzeyde arzusunu anlamlandırma sürecidir. “Birey, aşık olduğunda kendi eksikliğini Öteki’nin içinde tamamlamaya çalışır.” Tom’un Summer’a olan aşkı da bu eksiklikten doğar.


Tom’un Summer’a Olan Aşkı Lacancı Bir “Arzu” Mudur?

Eksiklik ve Arzunun Nesnesi (Objet a) Lacan’a göre insan yapısal olarak eksiktir ve bu eksikliği tamamlayacak bir nesne arayışına girer. Tom, Summer’ı bu eksikliği tamamlayan kişi olarak görür. Ancak Lacan’ın belirttiği gibi, arzu nesnesi (objet a) her zaman bir yanılsamadır. Tom’un Summer’a yüklediği anlamlar, onun gerçek kişiliğinden bağımsızdır.

Gerçek Öteki ile Karşılaşma: Ayrılık ve Gerçekliğin Çöküşü Lacan’a göre aşkta birey Öteki’yi gerçekten olduğu gibi değil, kendi arzusuna göre şekillendirilmiş haliyle görür. Tom’un yaşadığı kırılma, Summer’ın aslında onun inşa ettiği ideal figür olmadığını fark etmesiyle gerçekleşir. Bu farkındalık, Tom’un kendisiyle ve kendi eksikliğiyle yüzleşmesini zorunlu kılar.

Ayna Evresi ve Kimlik Krizi: Tom, Summer’a olan aşkını kaybettiğinde bir kimlik krizine girer. Ayna evresinde bebek, annesinin bakışında kendini tanımladığı gibi, Tom da kendini Summer’ın bakışında tanımlar. Summer gidince, Tom kendi benliğinin bir parçasını kaybetmiş gibi hisseder.



Bowlby’nin Bağlanma kuramına göre,

bireylerin çocuklukta geliştirdikleri bağlanma stillerinin yetişkinlikte romantik ilişkilerde nasıl tekrarlandığını anlamamıza yardımcı olan bir yaklaşımdır. John Bowlby ve Mary Ainsworth tarafından geliştirilen bu kuram, bireylerin bağlanma stillerini güvenli, kaygılı, kaçıngan ve korkulu-kaçıngan olmak üzere dört ana kategoriye ayırır. Güvenli bağlanma: Kişi, yakınlığa açıktır, duygularını dengeli yaşar ve ilişkilerde sağlıklı sınırlar kurar.Kaygılı bağlanma: Kişi, partnerinin ilgisini kaybetme korkusu yaşar, onay arayışı içindedir ve yoğun duygusal dalgalanmalar yaşar. Kaçıngan bağlanma: Kişi, yakın ilişkilerde bağımsızlığını korumak için duygusal mesafe koyar ve bağlanmaktan kaçınır. Korkulu-kaçıngan bağlanma: Kişi, hem yakınlık ister hem de bağlanmaktan korkar, bu yüzden ilişkilerde çelişkili davranışlar sergiler.

Filmde, Tom’un Bağlanma Stili: Kaygılı Bağlanma


Tom Hansen, romantik ilişkilerde kaygılı bağlanma stiline sahip bir karakterdir. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, partnerlerinden yoğun bir ilgi bekler, yakınlığı idealize eder ve terk edilme korkusu yaşarlar.


Tom’un Kaygılı Bağlanma Davranışları:

İdealizasyon ve Yoğun Bağlanma İhtiyacı. Tom, Summer’ı daha ilk görüşte idealize eder ve ona takıntılı hale gelir.

Henüz ilişki başlamadan Summer’ı “hayatının kadını” olarak görür ve onu hayatındaki eksiklikleri tamamlayacak bir figür olarak konumlandırır. Partnerini idealize etmek, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin sıkça yaptığı bir davranıştır.

Onay ve Güvence Arayışı.Tom, Summer’ın onu sevdiğini açıkça söylemesini bekler, ancak Summer bu tür kesin ifadelerden kaçınır. Partnerinin sevgisini ve bağlılığını sürekli olarak test etmeye çalışır.

Terk Edilme Korkusu ve Ayrılığı Kabul Edememe: Summer, ilişkiden uzaklaşmaya başladığında Tom bunu kabullenmekte zorlanır. Ayrılığı rasyonelleştirmek yerine, sürekli olarak “Ne yanlış gitti?” sorusuna takılır.

Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, ayrılığı travmatik bir deneyim olarak görme eğilimindedir.

Tom’un davranışları, onun ilişkide yoğun bir bağımlılık geliştirdiğini ve partnerinden sürekli olarak duygusal güvence beklediğini gösterir. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, romantik ilişkilerde aşırı beklenti ve derin bir terk edilme korkusuyla hareket ederler.


Summer Finn, bağlanmaktan kaçınan, bireyselliğini korumayı ön planda tutan bir karakterdir. Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, romantik ilişkilerde mesafeli olma eğilimindedirler ve bağımsızlıklarını korumak için duygusal yakınlıktan kaçınırlar.


Summer’ın Kaçıngan Bağlanma Davranışları: Bağlanma Konusundaki Mesafeli Tutumu

Summer, en başından itibaren ciddi bir ilişki istemediğini açıkça belirtir. Tom’a “Ben ilişkilere inanmıyorum.” diyerek bağlanmaya karşı mesafeli duruşunu gösterir.

Yakınlık-Kaçınma Dinamiği

Tom ilişkiye daha fazla duygusal yatırım yaptıkça, Summer giderek daha fazla mesafe koyar.

Bağlanmaktan kaçınan bireyler, partnerleri yoğun bir ilgi gösterdiğinde kendilerini tehdit altında hissedebilir ve geri çekilebilirler.

İlişkiyi Kolayca Sonlandırması

Summer, ilişkiden uzaklaşmaya başladığında Tom’a açık bir şekilde bunu anlatmaz, ancak giderek daha az ilgi göstermeye başlar.

Sonrasında, Tom’dan tamamen koparak başka biriyle (muhtemelen başka bir bağlanma stiline sahip )evlenir.

Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkilerden hızlı bir şekilde uzaklaşabilir ve duygusal olarak bağ kurmaktan kaçınabilirler. Summer’ın bağlanmaktan kaçınan yapısı, Tom’un kaygılı bağlanma stilini daha da tetikler ve ilişkilerinde bir tür yaklaşma-kaçınma döngüsü oluşturur.


Bağlanma kuramına göre, kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerine sahip bireyler genellikle birbirlerini çekerler, ancak bu tür ilişkiler sağlıksız dinamikler oluşturur.

Tom (kaygılı), Summer’a daha fazla bağlanmaya çalıştıkça, Summer (kaçıngan) uzaklaşır.

Tom’un artan duygusal talepleri, Summer’ın geri çekilmesine neden olur.

Summer mesafeli oldukça, Tom daha fazla yapışkan hale gelir.

Sonuç olarak, ilişki dengesiz hale gelir ve sonunda kopar.



Bu, bağlanma kuramının “kaygılı-kaçıngan tuzağı” olarak adlandırdığı bir döngüdür. Bu tür ilişkilerde taraflardan biri sürekli daha fazla bağlanmak isterken, diğeri bağımsızlığını korumak için mesafe koyar.



Tom’un kaygılı bağlanma tarzı, onu Summer’a bağımlı hale getirir ve ayrılığı zor kabullenmesine neden olur.

Summer’ın kaçıngan bağlanma tarzı, onu Tom’un yoğun duygusal beklentilerinden uzaklaşmaya iter. Bu bağlanma stili uyuşmazlığı, ilişkinin kaçınılmaz olarak sona ermesine neden olur.



“Aşkın 500 Günü”, aşkın sadece bir duygu değil, aynı zamanda bireyin kendi eksikliğiyle, arzularıyla ve geçmiş travmalarıyla yüzleşme süreci olduğunu gösteriyor.

Freud’a göre, Tom’un Summer’a olan aşkı, çocukluk dönemindeki nesne yatırımlarının bir yansımasıdır.

Lacan açısından, Tom’un Summer’a duyduğu aşk, eksikliğini tamamlamaya yönelik bilinçdışı bir arzudur. Ancak gerçek Öteki ile karşılaştığında bu yanılsama çöker.

Bowlby ve bağlanma teorisine göre, Tom’un romantik ilişkisi, kaygılı bağlanma stilinden kaynaklanmaktadır.

Son sahnede Tom’un yeni biriyle tanışması, onun öznel arzularını yeniden inşa ettiğini ve aşkın sadece kayıpla biten bir süreç olmadığını, aynı zamanda yeniden anlamlandırma ve dönüşüm süreci olduğunu gösterir.


Aşk, yalnızca bir başkasına duyulan duygu değil, aynı zamanda bireyin kendi ruhsal süreciyle yüzleşmesidir.









Lacancı Perspektiften Aşkın 500 Günü Filminin Analizi


2009 yapımı Aşkın 500 Günü (500 Days of Summer), aşkı geleneksel romantik anlatıların dışına çıkararak, bir ilişkinin başlangıcından bitişine kadar geçen süreci doğrusal olmayan bir kurguyla anlatır. Tom (Joseph Gordon-Levitt) ve Summer (Zooey Deschanel) arasındaki ilişki, klasik Hollywood aşk hikayelerinin idealize ettiği romantik birlikteliklerden oldukça farklı bir dinamiğe sahiptir.


Lacancı psikanaliz perspektifinden bakıldığında, filmin temelinde “arayış içindeki özne” ve “karşılanamayan arzu” temaları yatar. Lacan, aşkı “eksikliği tanıyan ve onun yerine simgesel bir dolgu koymaya çalışan bir süreç” olarak tanımlar. Tom’un Summer’a olan aşkı da bu bağlamda ele alınabilir: Tom, Summer’ı bir “arzu nesnesi” (objet petit a) olarak konumlandırır ve onun aracılığıyla kendi eksikliğini tamamlamaya çalışır.


Lacancı kuramda arzu, eksikliğin etrafında döner ve hiçbir zaman tam anlamıyla doyuma ulaşamaz. Tom, Summer ile tanıştığında onun kendisini tamamlayabileceğini düşünür. O, Summer’a yoğun anlamlar yükleyerek onu kendi arzularının merkezine koyar. Fakat bu, Lacan’ın belirttiği gibi, öznenin arzularını bir başkasına yansıtmasıdır ve bu tür bir aşk, aslında kendini sevmektir (narcissistic love).


Tom’un Summer’a yüklediği anlamlar, Gerçek’ten çok İmgesel’de (Imaginary Order) kurulur. İmgesel düzlem, çocuğun ayna evresinde kendi yansımasını bütün ve eksiksiz olarak gördüğü evredir. Tom, Summer’a dair sahip olduğu imgeyi kendi arzusunun bir yansıması olarak oluşturur. Onun gerçek bir birey olarak kim olduğu yerine, onu idealize ederek bir fantezi figürü hâline getirir. Summer, Tom’un zihin dünyasında yalnızca bir insan değil, onun hayatındaki eksikliği tamamlayabilecek nihai nesnedir.


Ancak Lacan’a göre arzu nesnesi hiçbir zaman bütünüyle elde edilemez. Çünkü eksiklik öznenin temel bir bileşenidir. Tom’un Summer ile olan ilişkisi ilerledikçe, onun aslında düşündüğü gibi ideal biri olmadığını anlamaya başlar. Summer’ın ilişkiye yönelik rahat tavrı, bağlanmaktan kaçınması ve nihayetinde başka biriyle evlenmesi, Tom’un fantezi dünyasının çöküşünü simgeler.



Summer karakteri, film boyunca Tom’un bakış açısından anlatıldığı için bir muamma olarak kalır. Lacancı teoride, Öteki’nin (Big Other) arzusu, öznenin kendi arzusunu şekillendirir. Tom, Summer’ın ne istediğini anlamaya çalışırken kendi arzularını da bu çerçevede yeniden kurar.


Summer’ın ilişkiye dair yaklaşımı, geleneksel romantik anlatıları reddeder. “Ben ciddi bir ilişki istemiyorum” diyerek baştan sınırlarını çizer. Lacancı anlamda, Summer, Tom’un Simgesel Düzen’e (Symbolic Order) girmesini sağlayan kişidir. Yani onun gerçekliğiyle yüzleşmesine ve imgesel fantezisinden çıkmasına neden olan figürdür.


Summer, başlangıçta Tom’un bilinçdışı arzularını canlandıran femme fatale (ölümcül kadın) figürüne benzer. O, Tom’un istediği şeye sahipmiş gibi görünen ancak bunu ona vermeyen kişidir. Lacan, arzu nesnesinin özneyi sürekli peşinde koşturarak bir tür haz (jouissance) sunduğunu belirtir. Tom için Summer tam olarak budur: erişilemez ama cezbedici, yakın ama uzak.


Ancak film ilerledikçe, Summer’ın aslında Tom’un düşündüğü gibi ulaşılmaz bir figür olmadığı anlaşılır. O sadece kendine has seçimler yapan bir bireydir. Tom’un onu anlamlandırma biçimi ile onun gerçek varoluşu arasındaki çatışma, Tom’un duygusal çöküşünün temelini oluşturur.


Lacan’ın teorisinde fallus, eksikliği gidermesi beklenen bir semboldür. Tom için Summer, fallus gibi işlev görür; onun kimliğini tamamlayacak olan şeydir. Ancak film boyunca Tom’un bu yanılsaması yıkılır.


Özellikle Tom’un, Summer’ın nişanlandığını öğrendiği sahne, onun Gerçek (Real Order) ile karşılaştığı andır. Lacancı anlamda, Gerçek (Real), dil ve bilinçdışının erişemediği, simgeselleştirilmesi zor olan bir boyuttur. Tom, bu sahnede hayal dünyasının çöktüğünü ve aşkın aslında tam olarak anlatıldığı gibi olmadığını anlar.


Summer’ın başka biriyle evlenmesi, Tom’un aşk hakkındaki fantazisinin tamamen sona erdiğini gösterir. Bu noktada Tom, Simgesel Düzen’e adım atar ve kendi hayatını yeniden inşa etmeye çalışır. Film, Tom’un yeni bir kadın olan Autumn ile tanışmasıyla sona erer, bu da onun artık eksikliği kabullenmeye ve fantezilerini geride bırakmaya başladığını gösterir.



Sonuç: Lacancı Açıdan Aşkın 500 Günü


Aşkın 500 Günü, aşkın idealize edilmiş bir tamamlanma değil, eksiklikle yüzleşme süreci olduğunu gösterir.

• Tom’un Summer’a olan aşkı, Lacan’ın objet petit a kavramı ile açıklanabilir. O, Summer’ı arzusunun nihai nesnesi olarak görür, ancak arzu hiçbir zaman tamamen tatmin edilemez.

• Summer, Tom’un imgesel dünyasında bir fantezi figürü olarak konumlanır, ancak gerçekte o sadece kendi hayatını yaşayan biridir. Tom, onun ne istediğini anlamaya çalışırken kendi arzularıyla yüzleşmek zorunda kalır.

• Tom’un yaşadığı hayal kırıklığı, fallusun kaybı ve Gerçek ile yüzleşme sürecidir. Bu süreç, Lacancı anlamda bireyin olgunlaşmasının bir parçasıdır.

• Filmin sonu, Tom’un Simgesel Düzen’e geçişini ve eksikliği kabul ederek yeni bir başlangıç yapmasını simgeler.


Aşkın 500 Günü, Lacancı analiz açısından bakıldığında, aşkın tatmin sağlayan bir şey olmaktan çok, arzunun ve eksikliğin belirlediği bir süreç olduğunu gösteren bir anlatıdır. Tom’un Summer’a olan aşkı, aslında onun kendi eksikliğiyle yüzleşme sürecidir ve filmin sonunda aşkın mutlu son ile değil, kabullenişle sonuçlanması, bu sürecin doğasına uygun bir finaldir.


Bağlanma Kuramı Perspektifinden Aşkın 500 Günü Filminin Analizi


Bağlanma Kuramı ve Romantik İlişkiler


Bağlanma kuramı, bireylerin çocuklukta geliştirdikleri bağlanma stillerinin yetişkinlikte romantik ilişkilerde nasıl tekrarlandığını anlamamıza yardımcı olan bir yaklaşımdır. John Bowlby ve Mary Ainsworth tarafından geliştirilen bu kuram, bireylerin bağlanma stillerini güvenli, kaygılı, kaçıngan ve korkulu-kaçıngan olmak üzere dört ana kategoriye ayırır. Güvenli bağlanma: Kişi, yakınlığa açıktır, duygularını dengeli yaşar ve ilişkilerde sağlıklı sınırlar kurar.Kaygılı bağlanma: Kişi, partnerinin ilgisini kaybetme korkusu yaşar, onay arayışı içindedir ve yoğun duygusal dalgalanmalar yaşar. Kaçıngan bağlanma: Kişi, yakın ilişkilerde bağımsızlığını korumak için duygusal mesafe koyar ve bağlanmaktan kaçınır. Korkulu-kaçıngan bağlanma: Kişi, hem yakınlık ister hem de bağlanmaktan korkar, bu yüzden ilişkilerde çelişkili davranışlar sergiler.

2009 yapımı Aşkın 500 Günü (500 Days of Summer), aşk ve romantik ilişkilerin doğasına farklı bir perspektiften yaklaşan bir film. Film, Tom Hansen (Joseph Gordon-Levitt) ve Summer Finn (Zooey Deschanel) arasındaki ilişkinin 500 günlük sürecini doğrusal olmayan bir anlatımla ele alır. Filmde, aşkın idealize edilmesi, bağlanma ihtiyacı ve ilişkilere farklı yaklaşımlar gibi konular ön plana çıkar.


Bu yazıda, Aşkın 500 Günü filmini bağlanma kuramı perspektifinden ele alarak, Tom ve Summer’ın bağlanma stillerini inceleyecek ve ilişkilerindeki dinamikleri bağlanma kuramının ışığında değerlendireceğiz.


Tom’un Bağlanma Stili: Kaygılı Bağlanma


Tom Hansen, romantik ilişkilerde kaygılı bağlanma stiline sahip bir karakterdir. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, partnerlerinden yoğun bir ilgi bekler, yakınlığı idealize eder ve terk edilme korkusu yaşarlar.


Tom’un Kaygılı Bağlanma Davranışları:

İdealizasyon ve Yoğun Bağlanma İhtiyacı. Tom, Summer’ı daha ilk görüşte idealize eder ve ona takıntılı hale gelir.

Henüz ilişki başlamadan Summer’ı “hayatının kadını” olarak görür ve onu hayatındaki eksiklikleri tamamlayacak bir figür olarak konumlandırır. Partnerini idealize etmek, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin sıkça yaptığı bir davranıştır.

Onay ve Güvence Arayışı.Tom, Summer’ın onu sevdiğini açıkça söylemesini bekler, ancak Summer bu tür kesin ifadelerden kaçınır. Partnerinin sevgisini ve bağlılığını sürekli olarak test etmeye çalışır.

Terk Edilme Korkusu ve Ayrılığı Kabul Edememe: Summer, ilişkiden uzaklaşmaya başladığında Tom bunu kabullenmekte zorlanır. Ayrılığı rasyonelleştirmek yerine, sürekli olarak “Ne yanlış gitti?” sorusuna takılır.

Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, ayrılığı travmatik bir deneyim olarak görme eğilimindedir.

Tom’un davranışları, onun ilişkide yoğun bir bağımlılık geliştirdiğini ve partnerinden sürekli olarak duygusal güvence beklediğini gösterir. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, romantik ilişkilerde aşırı beklenti ve derin bir terk edilme korkusuyla hareket ederler.


Summer Finn, bağlanmaktan kaçınan, bireyselliğini korumayı ön planda tutan bir karakterdir. Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, romantik ilişkilerde mesafeli olma eğilimindedirler ve bağımsızlıklarını korumak için duygusal yakınlıktan kaçınırlar.


Summer’ın Kaçıngan Bağlanma Davranışları: Bağlanma Konusundaki Mesafeli Tutumu

Summer, en başından itibaren ciddi bir ilişki istemediğini açıkça belirtir. Tom’a “Ben ilişkilere inanmıyorum.” diyerek bağlanmaya karşı mesafeli duruşunu gösterir.

Yakınlık-Kaçınma Dinamiği

Tom ilişkiye daha fazla duygusal yatırım yaptıkça, Summer giderek daha fazla mesafe koyar.

Bağlanmaktan kaçınan bireyler, partnerleri yoğun bir ilgi gösterdiğinde kendilerini tehdit altında hissedebilir ve geri çekilebilirler.

İlişkiyi Kolayca Sonlandırması

Summer, ilişkiden uzaklaşmaya başladığında Tom’a açık bir şekilde bunu anlatmaz, ancak giderek daha az ilgi göstermeye başlar.

Sonrasında, Tom’dan tamamen koparak başka biriyle (muhtemelen başka bir bağlanma stiline sahip )evlenir.

Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkilerden hızlı bir şekilde uzaklaşabilir ve duygusal olarak bağ kurmaktan kaçınabilirler. Summer’ın bağlanmaktan kaçınan yapısı, Tom’un kaygılı bağlanma stilini daha da tetikler ve ilişkilerinde bir tür yaklaşma-kaçınma döngüsü oluşturur.


Bağlanma kuramına göre, kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerine sahip bireyler genellikle birbirlerini çekerler, ancak bu tür ilişkiler sağlıksız dinamikler oluşturur.

Tom (kaygılı), Summer’a daha fazla bağlanmaya çalıştıkça, Summer (kaçıngan) uzaklaşır.

Tom’un artan duygusal talepleri, Summer’ın geri çekilmesine neden olur.

Summer mesafeli oldukça, Tom daha fazla yapışkan hale gelir.

Sonuç olarak, ilişki dengesiz hale gelir ve sonunda kopar.

Bu, bağlanma kuramının “kaygılı-kaçıngan tuzağı” olarak adlandırdığı bir döngüdür. Bu tür ilişkilerde taraflardan biri sürekli daha fazla bağlanmak isterken, diğeri bağımsızlığını korumak için mesafe koyar.


Aşkın 500 Günü, romantik ilişkilerde bağlanma stillerinin nasıl bir etkileşim yarattığını gözler önüne seren güçlü bir anlatıya sahiptir.

Tom’un kaygılı bağlanma tarzı, onu Summer’a bağımlı hale getirir ve ayrılığı zor kabullenmesine neden olur.

Summer’ın kaçıngan bağlanma tarzı, onu Tom’un yoğun duygusal beklentilerinden uzaklaşmaya iter. Bu bağlanma stili uyuşmazlığı, ilişkinin kaçınılmaz olarak sona ermesine neden olur.

Filmin sonunda Tom, yaşadığı ayrılığı kabullenerek kişisel gelişimine odaklanır. Bu, onun güvenli bağlanma stiline doğru ilerlediğini ve daha sağlıklı ilişkiler kurmaya hazır hale geldiğini gösterir.


Aşkın 500 Günü, aşkın doğasını, beklentileri ve bağlanma stillerinin ilişkiler üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde anlatan bir başyapıttır.

 
 
 

コメント


この投稿へのコメントは利用できなくなりました。詳細はサイト所有者にお問い合わせください。

© 2025 by Klinik Psk. Yasemin Kurçenli Powered and secured by Wix

bottom of page